6 Ocak 1892 'de gümrük müfettişi Faham Bey ve annesi Zeliha Niyir Hanım'ın ortanca çocukları olarak İstanbul' da dünyaya gelen Vecihi, erken yaşta babasını kaybedince annesi tarafından yetiştirilecekti.İlk ve ortaokuldan sonra Tophane Sanat Okulu'nda güzel sanatlar eğitimi aldı.
16 yaşında eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey'in yanında gönüllü olarak Balkan Savaşı'na katılıp, daha sonrasında I. Dünya Savaşı’nda, Bağdat cephesi'nde uçak mühendisi olarak görev yaptı. Balkan Harbi sonunda İstanbul Ordu Kumandanlığı tarafından Beykoz Serviburun'daki esir kampına kumandan oldu.
Yaşı küçük olduğu için tayyarecilik hayalini biraz ertelemek zorunda kaldı ve makinist mektebine girdi. Küçük zabit olarak mezun oldu. Makinist olarak Birinci Dünya Savaşı'na katıldı fakat bir uçak kazasında yaralanıp İstanbul'a döndü.
Bu kaza, tayyarecilik hevesini tekrar su yüzüne çıkarıp Yeşilköy Tayyare mektebi'ne girmesini sağladı. Pilot olarak ilk uçuşunu 21 Mayıs'ta yaptı.15 Kasım'da ise diplomasını alıp mezun oldu.
1917 sonbaharında Kafkas Cephesi'ne atandı. Orada bir Rus uçağı düşürerek Kafkas Cephesi'nde uçak düşüren ilk tayyareci oldu.
Bir hava savaşında Ruslara esir düşmeden önce uçağını teslim etmemek için ateşe verdi. Hazar Denizi'ndeki bir adaya esir olarak gönderildi. Buradan Azeri Türklerin yardımıyla yüzerek kaçtı. Birlikte kaçtığı teğmen ile yollarda iki buçuk ay geçirerek İstanbul'a geldiklerinde savaşın sonlarıydı.

Döndükten sonra Başkent İstanbul Hava Müdafaa Bölüğü'ne tayin oldu ve İstanbul hava müdafaasına katıldı. İstanbul işgal edilince esaretten dönen askerlerin arasında gizlice Harem'den kalkan bir gemiyle Mudanya'ya, oradan Bursa ve Eskişehir üzerinden Konya’ya giderek Kurtuluş Savaşı'na katıldı.
Kurtuluş Savaşı'na gönüllü olarak katılıp başarılı keşif ve uçuşlar yapıyordu. İlk ve son uçuşunu yapan, İzmir / Seydiköy Hava Meydanını işgal eden tayyareci oldu ve TBMM'den üç defa takdirname alarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası'na layık görüldü. Böylece Türkiye tarihinde üç takdirname ile ödüllendirilen ilk ve tek kişi oldu.
Savaş sonrası İzmir'de tayyare okulunda yeni öğrencileri eğitime başladı. İzmir'de Binbaşı Fazıl'ın eğitim uçuşu sırasında düşüp ölmesiyle yeniden İzmir'e çağrıldı. Edirne'ye yanlışlıkla inen bir yolcu tayyaresini almaya görevlendirildiğinde, hizmet karşılığı bu uçağa “Vecihi” adının verilmesi, 1919'dan beri uçak projeleri yapan Hürkuş'ta uçak inşa etmek düşüncesini yeniden canlandırdı.

Ganimet olarak Yunanlılardan ellerine geçen motorlardan yararlanıp projesini hazırlayarak ilk uçağı Vecihi K-6'yı yaptı. Uçuş için izin istediğinde uçabilirlik sertifikası için bir teknik heyet oluşturulmuş, ancak teknik heyetin içerisinde tayyareyi uçuracak ve kontrol edecek kimse olmadığından uçuş sürekli gecikmişti. En sonunda teknik heyetten birinin, "Vecihi, biz sana bu lisansı veremeyiz, uçağına güveniyorsan atla, uç, bizi de kurtar" demesiyle Vecihi Hürkuş ilk uçuşu için uçağına doğru ilerler. Deneme uçuşunun ardından şaşırmayacağımız üzere izinsiz uçtuğu için cezalandırılır. Ve istifasını basıp Hava Kuvvetleri'nden ayrılarak Ankara'ya Türk Tayyare Cemiyeti'ne gider.

Vecihi Hürkuş bir okul açmak, milli bir sanayi kurmak istiyordu. Yaptığı uçağını geri alıp, T.T.C.'nin bağış toplama faaliyetlerinde kullanarak halka havacılık sevgisini aşılamak istiyordu ama uçağını geri alamadı. Yılmadan yoluna devam ederek bağış toplamaya karar verdi. Bağışa göre madalyalar verilecek, 10.000 TL bağış yapanın adı da uçağa verilecekti. Çok geçmeden Ceyhan'dan 10.000 TL bağışlandığını bildiren bir telgraf geldi. Alınan ilk uçağa da Ceyhan ismi verildi. Vecihi Hürkuş, yurt dışı gezilerine işte bu uçakla başladı.

Yeni uçak modelleri tasarlamaya devam eden Vecihi Hürkuş, yıllık iznini iki ay ücretsiz uzatıp Kadıköy'de bir keresteci dükkânı kiralayarak sadece üç ayda iki kişilik, tek motorlu, spor uçağı olan ikinci Türk uçağını inşa etti. İlk uçuşunu da Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın ordusu önünde yaptı. Sonunda, Başbakan İsmet İnönü ve komutanlar tarafından tebrik edildi. Uçabilirlik sertifikası için müracaat etse de, "Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir" cevabını aldı.

Türkiye'den beklediği cevabı yine alamayan Hürkuş, belgenin alınması için Çekoslovakya'ya gitmeye karar verir. Uçak Ankara'da sökülerek demiryolu vagonlarıyla önce Haydarpaşa'ya, Sirkeci'den de Prag'a gönderilmiştir. Hürkuş Prag'a gittiğinde uçak henüz oraya ulaşmamıştır. Bu sırada uçağa ait resmi evraklar, raporlar Çek diline çevrilir. Her şey hazırlanıp Çekoslovakyalı yetkililer tarafından kontroller yapılır. Hürkuş, Çekoslovakyalı yetkililer tarafından gazinoda hazırlanan törenle, başköşesinde 'Yaşasın Türk Tayyareciliği' yazılı bir pankartla en nihayetinde uçuş müsaadesini alır.

Hürkuş, Türkiye'ye döndüğünde o zamanlar çalıştığı Türk Hava Kurumu için bağışlar toplamaya, konferanslar vermeye başladı. Ankara'dan başladığı konferanslarını Aksaray, Manavgat, Antalya, Fethiye, Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Yeşilköy'de tamamlar. Konsferansları büyük başarıyla devam eden Hürkuş, kurumları da bağışlar ile zenginleştiriyordu. Her şey yolunda giderken gelen bir telgraf işleri tekrar çıkmaza sürükleyecekti. Telgrafta Hürkuş'a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi XIV uçağının uçuştan men edildiği yazıyordu. Bunun üzerine Hürkuş kurumdan ayrılmaya karar verdi.

,Gezileri sırasında gençlikte başlayan havacılık sevgisiyle bir havacılık okulu açmayı düşünüp, 21 Nisan 1932'de bu fikri hayata geçirdi. İkisi kız olmak üzere 12 öğrencinin kayıt olduğu okul 27 Eylül'de ilk eğitimine başlar. Okulun motorlu ve motorsuz iki şubesi vardır. Büyük bir atölyesi bulunan okulda eğitim teorik ve uygulamalı olarak yapılmakta, Kalamış'ta bir hangar ve uçuş alanı olarak kullandıkları küçük bir sahası, bir de Fikirtepesi'nde uçuş alanları bulunmaktadır..
Hayatının sonlarında çok sıkıntı çeken, borçlandırılan, uçamayacak duruma düşürülen, uçaklarının sigorta giderleri ve bunların faizleri borcuna eklenen, icra takipleri neticesinde kendisine bağlanan maaşına bile haciz konan Vecihi Hürkuş, insanların Ay'a ayak basmak üzere dünyadan ayrıldığı gün, Ankara'da anılarını yazarken beyin kanamasından komaya girdi ve çok geçmeden hayatını kaybetti.
Yorumlar
Yorum Gönder